Siyasal iletişim ile Marka iletişiminin kesiştiği bir nokta ikna edici iletişimdir. İkna edici iletişimde propaganda önemli bir kavramdır. Burada sormamız gereken soru; Okuduğumuz bir gazete, dergi yazısı, izlediğimiz bir haberin gerçek mi yoksa bir propaganda mı olduğunu nasıl anlarız? Yazımızda bu soruya cevap aramaya çalışacak ve propaganda’nın kendini ne şekilde ele verdiğini de anlamlandırmaya çalışacağız.
Propaganda çok sayıda insanın düşünce ve davranışlarını etkilemek amacını taşıyan önceden planlanmış bir mesajlar bütünüdür. Propaganda tarafsız bilgi sağlama yerine, en temelde kendi kitlesini etkileyecek bilgiyi sunar. Mesaj doğru olsa da yönlü olabilir ve olayın tümünü dengeli bir şekilde sunmayabilir. Genellikle politikada kullanılır ve hükümetler ve politik partiler tarafından desteklenir. Broşürler, posterler, TV veya radyo yayınları ve bunların dışındaki her türlü bilgi taşıyan medya aracılığıyla yapılır.
Gazetelerde sık gördüğümüz haberler vardır, yabancı ünlüler Türkiye’ye gelirler, İstanbul boğazına aşık olurlar, Rakı-Balık ikilisine bayılırlar, en beğendikleri tatlı baklavadır, Türk erkekleri yakışıklı, Türk kadınları çok güzeldir vs. Tabiki bizler bu haberleri okuyunca mutlu oluruz gururumuz okşanır kendimizi iyi hissederiz.
[blockquote source=”The Wall Street Journal, 7 Mayıs 2004″]İçinde yaşadığımız basın,‘çarpıtmalar’ dünyasından uzak değildir[/blockquote]Propaganda’ kelimesi aldatma ya da çarpıtma gibi bir olumsuz bir anlam taşıdığı için, çok az yazar bu kelimenin kendi öyküleri için geçerli olduğunu kabul eder. İnsanlar dinledikleri haberlerin ya da sempati duyduğu desteklediği politik liderin açıklamalarının büyük çoğunluğunu tek bir kültürel ya da ulusal kaynaktan alırsa, bunun görüşlerine yapacağı olası çarpıtma ve aldatma etkileri devam edecektir. Bundan dolayıdır ki pek çok insan tek bir dünya görüşünde sıkışıp kalır (çünkü duydukları şeyler hep aynı bakış açısından gelen fikir ve hikayeler olup başka seçenekler üzerinde ciddi ciddi düşünmezler. )
Her gazeteci ya da her politikacı sevilen ve sevilmeyen kişileri karakterize ederken hangi terimleri kullanacağını bilir. Hangi terimlerin açıkladığı kişide aşağılama ya da yüceltme duygusu oluşturacağını iyi bilir. Ve kendini nasıl savunacağını, bu savunmanın toplumda nasıl etki oluşturacağını da önceden planlar ve kurgular.
Propaganda mesajlarının hangi yollarla ulaştırılacağı önemlidir ama bilgi yayılımı stratejileri sadece propaganda mesajı ile birleştikleri zaman propaganda strateji halini alırlar. Bu mesajları tanımlamak, mesajların hangi yollardan yayıldığını çalışabilmek için şarttır. Bu yüzden propaganda oluşturmak için aşağıdaki teknikleri bilmek gereklidir(Bu teknikleri sevgili Temel Aksoy o kadar güzel sıralamıştır ki hiç ekleme ve düzenleme yapmadan yayınlıyorum):
Propaganda Teknikleri
1. İsim takmak. Propagandacı, karalamak istediği kişiye ya da gruba kötü isimler takar. Düşmanı bir “yılan” ya da “örümcek” gibi isimlerle anmak propagandacının çok kullandığı bir tekniktir. Eğer bir kişiye ya da bir gruba çirkin isimler takılmışsa size propaganda yapıldığını fark edebilirsiniz. Siyasetçiler de bu tekniği kullanırlar, rakiplerine küçük düşürücü sıfatlar takarak kitlelerin duygularıyla oynarlar.
2. Propagandacı objektif kanıtlar kullanmak yerine “genellemeler” yapar. “Vatan”, “millet”, “şeref”, “ahlak” gibi kimsenin kolay kolay itiraz edemeyeceği kavramlar kullanır. Kendi düşüncelerini bu kavramların içine gizleyerek yaymaya çalışır. Eğer bir siyasetçi bu kavramları kullanarak konuşuyorsa size propaganda yapıyor demektir.
3. Propagandacı simgeler kullanır. Eğer bize mesaj vermek isteyenler bayrak ya da dini kitap gibi hepimizin ortak değerlerini kullanıyorlarsa propaganda yapıyorlar demektir. Bizim duyarlılıklarımızı kullanıyorlardır.
4. Propagandacı kendi fikirlerini yayarken toplumun beğenisini ve saygısını kazanmış ünlüleri kullanır. Geniş kitleler ünlülerin söylediklerine daha duyarlı olurlar ve onların dile getirdiklerine inanma eğilimi içinde olurlar. Eğer bir ünlü, toplumsal ya da siyasi bir mesaj veriyorsa büyük ihtimalle propaganda yapıyor demektir.
5. Propagandacı sıradan inşaların başına gelmiş olayları “örnek olay” olarak anlatır. Aslında her biri birer istisna olacak kadar az rastlanan olayların tahminimizden daha yaygın olduğunu kanıtlamak ister. Bizim henüz çevremizde görmediğimiz bu olayların, biz farkında olmadan çok yayılmış olduğunu söyleyerek bizi korkutur.
6. Bazı verileri abartır ya da çarpıtır, bizim bilgimiz olmayan rakamları bizim endişe duyacağımız şekle sokar. Eğer birisi size bilginiz olmayan konularda çok abartılı rakamlar veriyorsa büyük ihtimalle propaganda yapıyor demektir.
7. Propagandacı hiçbir kanıt göstermeden kendi fikrinin büyük çoğunluk tarafından benimsendiğini iddia eder. Propagandacı hepimizin içindeki “sürü psikolojisine” hitap ederek bizim de herkes gibi düşünmemizi ister. Eğer birisi size “herkesin” benzer düşüncede olduğunu iddia ederse bilin ki size propaganda yapıyordur.
8. Propagandacı çok güçlü ve abartılı ifadeler kullanır. Bunlar hiçbir kanıtı olmayan klişe laflardır; ama çok sık söylendiğinde insanların belleklerine kazınır ve etkisi yüksek olur. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.” söylemi böyle bir genellemedir. Eğer birisi size buna benzer ifadelerle konuşuyorsa bilin ki propaganda yapıyordur.
9. Propagandacı kendi fikrini anlatırken kutuplaşma yaratır. Olayları, insanları ve fikirleri siyah-beyaz uçlarda anlatır. Propagandacının dilinde gri renk yoktur. Sizi de bir kutbu seçmeye zorlar. Eğer sizin “ya hep ya hiç” şeklinde bir seçim yapmanız isteniyorsa bilin ki size propaganda yapılıyordur.
10. Propagandacı dost ve düşman yaratır. Sizin de derhal seçiminizi dosttan yana yapmanızı ister. Seçim yapmakta zorlanıyorsanız düşmandan yana olduğunuz gibi bir sonuç çıkarmaya çalışır. Eğer siz buna benzer bir seçim yapmaya itiliyorsanız bilin ki size propaganda yapılıyordur.
Her gün defalarca maruz kaldığımız propagandanın etkilerinden olabildiğince sıyrılmak da pekala mümkündür. Ancak burada eleştirel yaklaşmal, haberin kaynağını araştırmak önemlidir. Tabi propaganda’nın nasıl hazırlandığı karşımıza nasıl getirildiği ve sunulduğunu bilmek de ona karşı bizi biraz daha güçlü kılacaktır.
Eleştirel olmayan bir mantık, bilinçsiz bir şekilde aşağıdaki yazılı olmayan kurallara göre gerçeklere ulaşmaya çalışır:
- Ben inanıyorsam, o doğrudur.
- Biz inanıyorsak, o doğrudur.
- Ona inanmak istiyorsak, o doğrudur.
- Bizim menfaat ve ilgilerimize hizmet ediyorsa, o doğrudur.
Eleştirel bir mantık ise, bilinçli olarak aşağıdaki gibi içten gelen dürtüleri adeta düzelten söylemlere uygun olarak gerçeği araştırır:
- Ona inanıyorum ama o doğru olmayabilir.
- Ona inanıyoruz fakat hatalı da olabiliriz.
- Ona inanmak istiyoruz, fakat arzularımız bizi ön yargılı yapabilir.
- O, ona inanacak derecede kökleşmiş çıkarlarımıza hizmet ediyor , fakat bu menfaatlerimizin gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur.
Bir toplumdaki popüler yazılı basın aşağıdaki söylemlere göre hareket eder:
- Bu bizim bakış açımıza göre olandır; dolayısıyla doğrusu da budur.
- Bunlar, ilgili konuya olan bakış açımızı destekleyen gerçeklerdir; bundan dolayı, onlar en önemli gerçekliklerdir.
- Bu ülkeler bize yakın olan ülkelerdir; dolayasıyla övülmeyi hakediyorlar.
- Bu ülkeler bizimle iyi geçinmiyor; dolayısıyla onlar eleştirilmeye layıktır.
- Bu öyküler, okuyucularımızın ağız taddına en uygun olan ilginç haber ya da onların en fazla etkilendikleri haberlerdir; dolayısıyla basının en önemli öyküleridir.
Medya ancak akıllıca kullanıldığı ve yaklaşıldığı takdirde hayatımızı kolaylaştırabilir. Medyadaki her haberi ya da bir politikacının söylediği her sözü doğru kabul etmek bizi sonsuz bir uçuruma, bir hayal dünyasına, kalıplaştırılmış-yönlendirilmiş bir biçime sokacaktır. Medyayı akıllıca kullanmak, sorgulamak, nedenini düşünmek kesinlikle bir habere yaklaşılacak en önemli ayrıntıdır. Ayrıca aynı haberi farklı haber kaynaklarından irdelemek de olaya olan bakış açınızı genişletecektir. Hatta imkan bulunabilirse aynı haber dış basında da incelenmeli ve asla doğruluğu kabul edilmeden etraflıca düşünülmelidir. Unutmayın gazeteler ve haber kaynakları size bir şeyi öğretmek için değil haber vermek için var. Siz bunları okur inceler ancak kendi süzgecinizden geçirdikten sonra olayları çözümlersiniz. Aksi takdirde bireylerin zihinleriniz bulacak, kararlarınız sağlıksızlaşacak ve entelektüel vatandaş olmaktan uzaklaşacaksınız.
[blockquote source=”James Maddison”]Hiçbir şey, insanları önce güç sahibi yapıp sonra onları bilgiden uzak tutmaktan daha saçma olamaz, ki bu bilginin yokluğunda güç kötüye kullanılır. Kendi kendilerini yönettiğini düşünen insanlar, kendilerini bilginin verdiği güçle donatmalıdır. Popüler bilgiye sahip olmayan ya da onu nasıl edineceğini bilmeyen bir popüler yönetim, saçmalığa ya da trajediye giden yolu açmaktan ya da kim bilir her ikisini hak etmekten başka bir iş yapmış olmaz.[/blockquote]Peki medya’nın bu kadar propaganda yapmasının nedeni aslında nedir? Aslında olayın mantığı çok kolaydır: Haber yapma mantığı ile tarih yazma mantığı paraleldir. Her ikisinde de işlenen olaylarla ilgili hem gerçeklikle ilgili çok fazla bilgi hem de bu bilgilere ilişkin çok dar bir alan vardır. Her iki durumda da sonuç aynı: Gerçeklerin %99.9’undan asla söz edilmez.
Hiç kimse gerçekliğe ilişkin bilginin çok az bir kısmından fazlasını bilmez, ve kişi bunların tümünü bilse bile tüm gerçekleri ortaya koyması olanaksızdır . Hatta önemli bütün gerçeklikleri bile ortaya koymak imkansızdır, çünkü pek çok kriter önemli olanın ne olduğu belirlemeye kalkışır.
[blockquote source=”The Wall Street Journal, 7 Mayıs 2004″]Birçok insan, üzerinde oynanmamış şeylerin gerçekten ne olduklarına dair bilgiyi aramaktan vazgeçerek hoşlarına giden açıklama ve çarpıtmalarla yetinmişlerdir.[/blockquote]Nesnel bir yargılama için bir olayı birden çok bakış açısıyla incelemek gerekir. Örneğin, İngiltere’nin Kuzey Amerika’daki sömürgeleriyle yaptığı savaşı (1776- 1783) anlamak için, kişinin olaylara en az üç tarafın gözüyle bakması gerekir: İngiliz Hükümeti, sömürge liderleri ve yerli halk gözüyle.
Nesnel olmayı başarmak için şunları yapmalıyız:
- Haberlerin ya da tarihsel açıklamanın verildiği bakış açısını belirlemeliyiz,
- Hedef kitlenin kim olduğunu bilmeliyiz,
- Hangi bakış açılarının olumsuzlandığını ya da gözardı edildiğini bilmeliyiz,
- Ham gerçekleri, yorumlardan ve sonradan yapılan eklemelerden ayırt etmeliyiz. Bunları yaparsak, kimse bizi kolay kolay manipüle edemez.
Propaganda ve özellikle kara propagandaya karşı uyanık olmak ve eleştirel olmak önemlidir. Çünkü propaganda yapanlar özgür seçimlerimizi etkileyip korkularımız, endişelerimi pompalayarak sağlıklı kararlar almamızı engellemeye çalışıyorlar.
Tebriklerrrr